‘Uncategorized’ Kategorisi için Arşiv


Image

Atatürk, Mason olan dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile görüşür ve ondan Masonların üst düzey yöneticilerine genel durumu açıklamasını ve yasaya gerek olmadan kendi kendilerini tatil etmeleri mesajını iletmesini ister. Sonunda 10 Ekim 1935 günü Mason yöneticileri tarafından imzalanmış bildirge Anadolu Ajansı tarafından yayınlanır bildirge şöyledir:

“Mes’ul ve maruf imzalar altında Ajansımıza verilmiştir. Türk Mason Cemiyeti memleketimizin sosyal tekamülünü ve günden güne artan muazzam terakkilerini dikkate alarak ve Türkiye Cumhuriyetinde hakim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri müşahede ederek faaliyetine, bu hususta hiç bir kanun olmaksızın nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketimizin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halk Evlerine teberruu muvafık görmüştür.”

Ayrıca Şükrü Kaya hükümet adına kamu oyuna yaptığı resmi açıklamada; “Türk Masonları kendi ideallerinin hükümetin esas programına dahil olduğunu görerek, kendi teşkilatlarını kendileri fesh etmişlerdir. Hükümetin bu iş üzerinde hiç bir teşebbüsü ve alakası yoktur” diyerek durumu belirtmiştir.

1946 yılında yeni Cemiyetler Kanununun yürürlüğe girmesiyle, masonlar da yeniden faaliyete geçerler ve 1948 yılında İstanbul Vilayetine verilen dilekçeyle Türk Mason Derneğini kurarlar. Aynı yıl İzmir ve Ankara şubeleri açılır..

Yani, Mustafa Kemal mason localarına gönderdiği bir bildirge ile, mason localarının bir süreliğine ”uykuya” geçmelerini söylemiş ve mason locaları bu bildirge ile kendilerini fesh etmiştir.. Atatürk Mason localarını kapatmamış, 1935 yılında, Masonluğun kendini fesh etmesinden hemen önce, Meclis Başkanı Kâzım Özalp Paşa, 6 bakan ve 60ın üzerinde milletvekili Masondu. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın, Nazi ve Komünist ideolojilerinin her ikisinin de ülkelerinde tantana ile Masonluğu kapattıklarını, bazı güçlerin Türkiyede de Masonluğun kapatılmasını arzu ettiklerini, Halk Evlerinin dışında, Türk Ocakları dahil olmak üzere tüm derneklerin kapatıldığını, bu durumda artık Masonluğun dernek olarak kendi kendini kapatmasının zamanı geldiğini söyleyince, Masonluk da kendini fesh etme yolunu seçti. Ancak Yüksek Şûra çalışmaya devam etti, hattâ kapanış döneminde 3 yeni Loca kurdu. O tarihlerde MİTin bunu bilmemesi imkânsızdır. 1948de Masonluk yeniden faaliyete geçince, zamanında kanunla kapatılmadığı için, mahkeme kararı ile eski gayrı menkullerine yeniden kavuşabildi..

Neden M.Kemal masonluğun kendini fesh etmesini istemiştir ? Çünkü; Laik Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulmuştu Laik Cumhuriyet onlara göre iç ve dış bir çok tehdit hala ayak oyunlarına devam ediyordu.. Bunun tehlikeye girmesini sitemeyen M.Kemal Dışa bağımlı bu mason derneklerinin faaliyetlerinin bir süre durdurulmasını uygun görmüş inklapların ve devrimin yerine oturması için zaman gerektiğini düşünüyordu haliyle mason locaları uyku döneminden sonra yeniden faaliyetlerine başlamışlardır..MUSTAFA KEMAL’İN MASON LOCALARINI KAPATTIĞI İDDİASI SAÇMADIR… MUSTAFA KEMALİN EMRİ İLE KAPATILAN MASON LOCALARININ YENİDEN FAALİYETE GİRMESİ ZATEN BU İDDİAYI ÇÜRÜTÜYOR..

 

Kadir Mısıroğlu Mustafa Kemal mason localarını kapatmamıştır

 

Ey Türk !

Yayınlandı: Mart 13, 2012 / Uncategorized

TAM 173 YILDIR, HERGÜN BİRAZ DAHA BÜYÜYE BÜYÜYE ÜZERİNEYUVARLANAN VE TAM  89 YILDIR SENİ EZEN BU TARİHÎ TAŞI [ TARİH KALPAZANLIĞI, MADDECİLİK, SAHTE İNKILAPÇILIK, BATI UŞAKLIĞI, ŞAHSİYETSİZLİK, KOZMOPOLİTLİK, KÜFÜR] GELDİĞİ YERE GÖNDERECEK VE GELDİĞİ YERİN KAFASINI PATLATACAK OLAN İDEALİN HİZMETİNE GİR!.. [BÜYÜK DOĞU] 

Image
Büyük Doğu Gençliği, arslanlardan gür sesli,
Sâhabe mâyasından, Yüce Fâtih’in nesli.

 

(Necip Fazıl KISAKÜREK)

 


Image

Dünyada olup biteni, kim kiminle çıkmış kim ne giymiş kim kiminle flört etmiş dedikodusunu, kimin nasıl aldattığını, kimin nasıl öldürdüğünü bazende sırf nasıl bazı olaylarn sadece kurgudan ibaret olduğunu ve bizlere gerçekmiş gibi sunulmasını…
Haliyle modayı, oyunu eğlenceği hayal ürünü mahsülleri bize itina ile seçip sunan o kutu Aklımızı dağıtmak için iyi bir araçtı…
Yıllarca süren dizileriyle evimize yeni hayatları ve tabi yeni düşünce ve inançları konuk etti. Hergeçen gün artan DİZİLERİ ile programları ile, müzikleri ile menfaatimiz için neler yapabileceğimizide öğretti..24 saatin bir saniyesini bile boş geçirmeyen medya patronları, geri kalmış toplumumuzu ileriye çağdaş kültür dediğimiz kokuşmuş fesat akımına toplumumuzu bu alçak değerlere taşımayı kendine vazife edinmişti.. hergeçen gün daha minik etekleri ile göğüs dekolteleri ve daracık giysileri ile karşımıza çıkan ve  yozlaşan toplumumuzu yokolan değerlerini fırsat bilerek Ahlaksız medeniyetin inşaasına zemin hazırlama gayreti içindeydiler..ve böylece İslâm fıtratı üzerine doğan çocuklarımız, bu fıtratı kaybetmek için her türlü imkâna sahip oluyordu böylece..

İtinayla kurgulanmış hayatları bir bir ayrıntıları ile izledik.. Evlerine, yatak odalarına kadar girdiğimiz insanlardan ahlâkı öğrendik..Yozlaşan toplumumuzda öpüşme sahnelerini izlemekten haya eden bireyin zamanla sevişme sahnelerini izlerken haya gösterdiğini gördük…Lüks yaşamlar arasında, Dinimizi ‘d’sini Dünyanın ‘d’sine değişirken, Bayanlarımız hergeçen gün açılıp saçılan kıyafetler, artan makyajlarının ardında kıskançlık, kin, nefret, dedikodu, entrika kadını kadın yapan özellikler oldu..Dedik ya bir zamanlar İnançlarımız hayatlarımızı şekillendirirdi, bir kutu ile artık Hayatlarımız inançlarımızı şekillendirmeye başlıyordu…Herşeyi normal karşılamamız, günaha giden yolların bir bir önümüze serilirken, alışan gözlerimizin gönüllerimizi susturması ve bozulan ahlâki değerlerimize karşı suskunluğumuz, yok olan ahlâk değerlerimize karşı vurdumduymazlığımızın bir sonucuydu.. Halbuki İslâm değerimizin temelini oluşturan Kur’an evimizin sadece duvarında duran süs oluyor, Yozlaşan hayatımızda onun kuralları yerine televizyon denen kutunun koyduğu kurallar çerçevesinde düşünüyor, o sınırlar içerisinde hareket ediyorduk.. Oluşan kitle toplumunda aykırı tavırlar bir anda toplum tarafından abesle karşılanırken toplumdan dışlanmana neden oluyordu…bu yozlaşan topluma ayak uydurmak için sende bütün bunları Kendi öz meziyetlerine, en değerli olgularına değişmek mecburiyetindeydin.. Nitekim medeniyetimizin en güzel dönemlerinde el üstünde tutulan kadınlarımız artık cinsel bir obje halini alıyordu..
Evlerimizin baştacı olan kadınlarımız artık böylece bir silaha dönüştürülüyor.. yetmiş seksen senelik bir Hayatta düşünme ve harekete geçme yetimizi gaflet uykularında kaybediyorduk.. Bütün bunlar 80 yılda geldiğimiz noktaydı..Geçmişi nasıl şekillendirdiyseler, geleceğimizide öyle şekillendirmeye devam ediyorlar…

BİZ, o kutunun nasıl insan beynine hükmettiğini anladığımız gün Hayatımızı sorguladığımız ve Dünyaya geliş gayemizin neler olduğunu öğrenmeye başladığımız gündür.. Sistemleştirilmiş, kurgulanmış ahlaksız hayatlar ile değer ölçülerimiz sadece onların istediği düzeyde, bu yüzden silahla başaramadıklarını Toplumumuz üzerindeki vazgeçilmez olan televizyon denen araç ile başardıklarına şahit olduk.. İşte adına ne derseniz deyin ben adına devrim diyorum yeniden İslâmla tanışan ve uyanabilen insanların kendi devrimi bu, bunu sağlayabilen tek gücün İslâm olduğunu anlayabiliriz.. İslâm, şeytani düzenin kurulduğu bu dünyada insana İmânın en değerli olgu olduğunu, inancın da en güçlü silah olduğunu öğretiyor..

Sadece uyanmak ve kurtulmak için tek lâzım olan şey samimiyetle bir kez yüce Rabbimizi anmak biraz düşünebilmek sorgulayabilmek.. Seni battığın bataklıktan çıkaracak elin sana Hâkikati, gerçeği, düşünebilmeni seni yaratan Rabbin ile tanışmanı sağlayacak Tüm insanlık değerleri ile donatacak ve hayatını baştan sona yeniden şekillendirecek tek şeyin İslâm olduğunu bilmeliyiz…vesselam

| Mehmet Akif Osmanlı |


Image

 

 

Şemsi Efendi, 1852′de aslen Sabetaycı (yahudi dönmesi) olan bir ailenin ferdi olarak doğdu.. Asıl adı Şimon Zwi’dir.
Yaşadığı dönemin en büyük Sabetaycı kabalistlerindendi.
Kabalist, yahudilerin önemli dini kaynaklarından olan Kabbala’yı yorumlayabilen, tefsir edebilen kişilere denmektedir.
Bir ara Feyziye Mektebi’nde yahudi dönmelerin çocuklarına Akaid-i Diniye (yani Sabetaycı akımın inanç esaslarını) öğretti.
Dönmelerin iki ayrı grubu durumundaki Karakaş ve Kapancı kollarını birleştirmek için yoğun çaba sarf etti, ama buna muvaffak olamadan öldü…

Mustafa Kamâl ve masonluk

Yayınlandı: Mart 12, 2012 / Uncategorized

 

 

Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Locası tarafından yayınlanan kitapta Atatürk`ün Risorta Locası`ndan alındığı iddia edilen `Masonluk Belgesi` de yeralıyor:

`Rivista Masonica Dergisi`nin 1973 yılındaki bir sayısından alınan belge ile Türkiye Büyük Locası arşivinde bulunuyor. Yazar Tamer Ayan`ın iddiasına göre Atatürk 29 Ekim 1907 tarihinde Rizorta Locası`na üye oluyor. (belge Atatürk albümüzde mevcut)

Yazar ayrıca, Atatürk`ün 1913 yılında da Veritas Locası`na üye olduğunu belirtiyor.

(Atatürk ve Masonluk, Tamer Ayan, sf. 117)

Tamer Ayan, çok tartışılacak kitabında şu iddialara yer veriyor:
`Genelde dünyada, özelde Türkiye`de herkes bu konuyu merak eder: Atatürk acaba Mason muydu? Elbette`Hem de Şevket Süreyya Aydemir`in tanımlamasıyla `o bir cilacı değil yontmacıydı`(sf. 69)

Tamer Ayan, Atatürk`ün `uykuda` bir Mason olduğunun da altını çiziyor.
Masonluk bu dönemde Batılı değerlerle ve dünya görüşü ile bütünleşmenin aracı sayılıyordu. Mustafa Kemal`in mason locasına girdiğine ilişkin iddialar mevcuttur.

Atatürk döneminde Türkiye`de yasaklanan `Bozkurt` adlı kitabında Armstrong bu iddiayı ortaya atıyordu. Jürgen W. Diener, Beyaz Zambaklar dergisinin 1938 Mart tarihli 38. sayısında Atatürk`ün mason olduğunu yazıyordu.
Diener onun Makedonya(Risorta et Veritas) locasına mensup bulunduğunu bildiriyordu. G. Gamberini de `Mille Volti di Massoni` adlı 1975 tarihli çalışmasında, dünyanın bin ünlü masonu arasında Atatürk`e de yer veriyordu. 1988`de, Hamburg`da Atatürk`ü anma töreninin yapıldığı mason locasının duvarlarındaki dünyaca ünlü masonlar listesinde onun da adı bulunuyordu…

Avusturya’lı siyasetçiden ilginç sözler

Kadir Mısıroğlu Mustafa Kemal 3.dereceden masondur


Image
Mehmet Akif Ersoydan Mustafa Kemal’e yazılan şiir

Lisân-ı pâk-i Nebîden yalanlar uyduruyor:
Sıkılmadan da “sevâb işledim” deyip duruyor!
Düşünmedin mi girerken şerîatin kanına?
Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına?

Sevâb ümid ediyor ha! Deyin ki nâmerde:
“Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde!
Tepende gezdirecek rad-ı intikamını Hak,
Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak.

Yakandan inmeyecek dest-i kahrı husrânın…
Nasıl iner ki, önünden kaçıp da nîrânın,
Civâr-ı nûr-ı nübüvvette mültecâ bulsan;
Bu türlü kurtuluş imkânı yok ya… Kurtulsan;

Şu izdihâmın elinden -ki belki bir milyar
Nüfûs-ı hâsiredir- kaçmak ihtimali mi var?
Bugün fesâdına kurban olan zavallıların
Vebâli boynuna yüklenmesin mi yoksa, yarın?

Kolay mı ümmeti idlâl edip sefîl etmek?
Kolay mı dîni hurâfât içinde inletmek?
Niçin Kitâb-ı İlâhîyi pâyimâl ettin?
Niçin şerîati murdâr elinle kirlettin?

Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir sâha?
Nedir bu salladığın çifte, Kâbetullâha?
Herif! Şu millet-i mâsûmeden ne isterdin,
Ki doğru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!”

_________________________________________

M.Kemal M.Akif’ten saltanatı ve halifeliği kötüleyen,yanlışlığını gösteren bir şiir yazmasını ister çünkü o dönemler saltanatı kaldırma planları vardır. M.Akif böyle bir şiir yazarsa kitleleri peşinden koşturur ve M.Kemal için değişim çok daha rahat ve sıkıntısız olur. Ancak M.Kemal’den bu teklifi duyan M.Akif’in ona cevap olarak söyledikleridir bu 2’lik..Gerçekten de çok ağır ancak çok derin manalı…

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!…
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?

_________________________________________

 

Masonların Amacı nedir ?

Yayınlandı: Mart 11, 2012 / Uncategorized

Image

Masonların tek gayesi Din olgularının olmadığı materyalist seküler (laik) bir dünya düzenidir.. Masonların büyük hedefini yalnızca yüksek dereceli iskoç riti üyeleri bilir diğerleri bilemez..
Masonlukta derece atlamak için bir süreden sonra aşama olarak bütün dinleri reddedip tek gözlü ilah olan deccale inanmak şarttır.. Onun saltanatı için çalışmaktır..
Onların İnandığı şey insanların doğarken boyutlar arasına hapis olarak doğmasıdır.. özgür olabilmeleri içinde boyutlar arası iletişim gereklidir..
Yani diğer boyutlarla transa geçerler..,

| Resimde gördüğünüz şahıs 33.dereceden Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Üstadı Remzi Sanver |


Image

 

11. yüzyılda birinci haçlı seferi sırasında ortaya çıkmış ve süleyman mabedi’ni tekrar inşa etme misyonunu taşıyan ve bir süre sonra hirstiyanlıktan afaroz edilen 9 templiye şovalyesinin Mescid-î aksâ’nın altında buldukları ‘Büyük Hazine’ olarak nitelendirdikleri Mistik büyü, şeytan ayini, evrenin şifreleri gibi sırları içinde barındıran; Hz.Süleyman zamanında Yahudi Büyücülere Şeytanlar tarafından yazdırılan Kitap, Adı ”kabala”.

Masonların, Yahudilerin protokollerine çalışma prensiperine bakarsanız insan zakasının üstünde olduğunu görürsünüz.. Çünki bu öğretiler, kabala kitabının şifrelenmiş gizli bilgilerinin öğrenilmesi ve uygulamaya konulması ile Tarih yeniden şekillenmeye başlıyor, İnsanın ve evrenin değişik sırları ve şifreleri bu kitap ile çözülüyor.. Kabalanın öğretilerine bakacak olursak ‘sübliminal mesaj’ dediğimiz İnsan bilincini kontrol etmeye yönelik 25. kare teknikleridir.. Sübliminal mesaj hakkında detaylı Bilgi için bu linkten http://www.facebook.com/video/video.php?v=140170416090566 Sübliminal mesaj programını izleyebilirsiniz…

Kabalist öğretilerden örnek verecek olursak ”The secret” sır kitabındaki çekimyasası metodudur.. Bu öğreti Aslında evrendeki sır döngüyü işaret ederek, Bir ilah olmadığını asıl ilâhın sen olduğunu aşılayan tehlikeli bir öğretidir.. ”İnsanlar tevekkül etmesin, Allah azze ve celleden istemesin..” Prensibi ile geliştirilmiştir… Kabalanın en önemli öğretisi ise Boyutlar arası iletişim olarak bilinen şeytan ayinleridir.. Yüksek dereceli masonlar sürekli bir araya gelerek belli ritüeller yaparlar ifrit cinlerle transa geçmek için..
Daha önce Modern Satanizmin Babası Sayılan 33.dereceden Mason Edward Alexander Crowley’den bahsetmiştik.. Aslında satanizm de mason ayinlerinin bir öğretisinden ibaettir..

Kabalist öğretilerle yetiştirilen masonlar; Medya, müzik, film, porno sektörlerini yönetmektedirler.. Türkiye’de bu sektörlerde aşırı şekilde sübliminal teknikle geliştirilen yöntem kullanılmaktadır.. Özellikle müslümanlara karşı (İslâmın tüm değerlerine savaş açtıkları için), tüm dini değerlerine karşı propaganda mekanizması oluşturmalarıdır.. Sürekli gizliden İslâm dinine karşı aşağılayıcı, alaycı ve belli başlı sloganlar ile Bu değerlerden koparma anlayışı gütmektedirler.. 2005 yılının (lois massignon su dergisi yıl 1,sayı:3) mayısında bir masonun tüyler ürperten itirafı yer almıştı Masonun itirafı;
”Müslümanların herşeyini bozduk,yok ettik. Dinleri inançları,dine bağlılıkları ve insanı duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, batı medeniyeti!! potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbirşeye tam olarak inanmıyor.
ONDÖRT ASIRLIK DİNLERİ,İTİKATLARINI,İBADETLERİNİ TARTIŞILIR HALE GETİRDİK!!! DERİN BOŞLUĞA DÜŞÜRDÜK. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay oldu!! Maaş bağlayarak,vize vaadi, yurt dışı imkanı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları hıristiyan yapınız!!!..” şeklindeydi..

Son olarak ”Hiçbir yalan ilelebet pâyîdâr kalamaz” sözünü tekrarlıyor, şeytanın askerlerine karşı büyük mücadele vermiş Atamız sultan Abdülhamit Han’ın ” Bizi yücelten tek şey dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır” sözünü dûstur ediniyor, Gayemizinde, mücadelemizinde İslâmı hakkı ile yaşamak ve yaşatmak olduğunu söyleyerek Kur’an nizamını ve sünneti Hâk biliyoruz..
Deccal’in Hâkikate kör olan gözünü, batılın tüm yönlerini gören tek gözüne karşıda, ”De ki:Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”
| Îsrâ sûresî 81. | âyeti ile noktalıyoruz…vesselâm

| Mehmet Akif Osmanlı |

Sultan Abdülaziz

Yayınlandı: Mart 11, 2012 / Uncategorized

Image

Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han’ın çok dindar bir padişah olduğunu ve ömrü boyunca namazını hiç terketmediğini…

Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi’nin daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde götürdüğünü. .

Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce cinayet şebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini…

Abdülaziz’in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri padişahları için “Babamız öldü!” çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini .
Biliyor muydunuz.?

| Sultan Abdülaziz`in başında duran masonlar da onun cellatlarıdır |


Image

Mustfa Kemal şeriatı öven sözleri vardır. Mesela “Bizim kanun-i esasimiz (anayasamız) Kur’an-ı Kerim’dir” dedi. “Allahın emirlerine uymadığımız için geri kaldık” da dedi. Ayrıca, “Hz. Muhammed’in yüce şeriatı” diye yaptığı konuşmalar var. “Cenab-ı Hak insanları yaratırken” diye bir konuşması var. BU KONUŞMALARIN HEPSİ Milli Mücadele sırasında TARİHLERİNDE oldu. MİLLİ MüCADELE SONRASI İSLAM MUHAMMED(S.A.S) VB. HEP HEP İNKAR ETTİ Atatürk, “antiemperyalizm” sözlerini de hep Milli Mücadele sırasında söyledi. MİLLİ MüCADELE SONRASI İNGİLİZ SİYONİZM MASON PROJESİ :

Ve M. Kemal itiraf ediyor (Türk Tarih Kurumu kaynaklı)

M. Kemal Milli Mücadele sürecinde neden dinimizi övücü sözler söyledi? Yani gerçekten inandığından dolayı mı bu konuşmaları yaptı, yoksa gayesine ulaşabilmek için dinimizi yalnızca bir araç olarak mı kullandı?

Gelin bunu kendisinden öğrenelim

Eski Adalet Bakanlarından Mahmut Esat Bey (Bozkurt) bir gün Atatürk’e başvurur:

– “Paşam, üniversite’de İnkılâp derslerinde okutmak üzere tarafınızdan (Cumhuriyet) sözlerini ilk önce nerede, ne şekilde ve kimler arasında telâffuz buyurduğunuzu öğrenmek istiyorum.”

Atatürk, Mahmut Esat Bey’e şu yanıtı verir:

– “Bunu Mazhar Müfit Bey’den öğreniniz. O, günü gününe bütün hadiseleri not etmiştir.”

(Yani M. Kemal kendisine sorulan bir konu hakkında muhatabını Mazhar Müfit Kansu’ya yönlendirmiştir… Burası önemli).

Devam ediyoruz…

Mazhar Müfit Bey, Bitlis valisi iken Damat Ferit hükümetince görevinden alınıp hakkında tutuklama kararı çıkartılmış; Mazhar Müfit Bey de Erzurum’a geçip M. Kemal ve arkadaşlarına katılmıştı.

Mazhar Müfit o günden sonra hep Atatürk’ün yanında olmuş, gördüklerini, duyduklarını günü gününe saptayan günlük tutmuştu.

Mazhar Müfit Bey, M. Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunda şu sözlere yer verdiğini yazar:

«En son olarak niyazım şudur ki, Cenâb-ı Vacibü’l-Amal Hazretleri, Habib-i Ekrem’i hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyabeti celile-i Ahmediye’nin ilâyevnilkıyâme- haris-i estakı olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilâfet-i kübrâyı masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvafık buyursun.»

Mazhar Müfit, bu konuşmayı <> Paşa’ya <> yaptığını sorar.

Kongre akşamı Paşa’ya:

– “Erzurum, nutkunuzun sonunu <> bitirdiniz”, dedim. Bu tarz konuşmamı hoş gördüğü için sadece güldü ve:

<<<“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya <> ibarettir.”>>>

KAYNAK: Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum’dan ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay. 1986, c: l, sayfa 85.